Derleyen: Şahin KARATAŞ
Çankırı’nın Ilgaz ilçesi Aşağıdere köyünde 1892 yılında doğmuştur. Annesi Ayşe
Hanım, babası da Mahmud Efendi’ dir. Babası Mahmud Efendi Aşağıdere köyünün imam-
hatibi iken oğlu Ahmet Efendi’ yi hafızlığa başlatmış, çok kısa zamanda (yedi yaşında iken)
hıfzını tamamlayarak, hâfız olmuştur. Bir müddet sonra da babası Mahmud Efendi Hakk’ın
rahmetine kavuşmuştur.
Annesi Ayşe Hanım, oğlunun üstün zekâsını sezmiş ve onu İstanbul’ a göndermiştir.
İstanbul Fâtih Medresesi’nde islamî ve müspet ilimleri tahsil etmiştir. Mantık dersini Fâtih
Medresesi Dersiamlarından merhum Hasan Fehmi Başoğlu’ndan, Hadîs ilmini Safranbolulu
merhum İsmail Necati Efendi’den okumuş ve icâzet almıştır. Ayrıca, yine Fâtih
Dersiâmlarından merhum Şevket, Bahri, Abdurrahman efendilerden islâmî ve müsbet
ilimleri okumuş ve icâzet almıştır.
Hadîs ilmini okuduğu İsmail Necati Efendi hakkında, merhum, bir eserinin kenarına
şu satırları yazmıştır:
“Söz konusu şahıs Bağdat tahsilli olup, 1912’de huzur muharriri tâyin edilmiştir.
1914’da Gümüşhane dergâhında Ramuz okuturdu. Ahmet Ziyâedddin Hazretlerinden sonra
halîfe postnişin olarak bulunmuş ve bizlere de ilm-i Hadîsten icâzet vermiştir.”
Mübârek cism-i şerifleri bir Hadîs’in mânâ ve meâlini beyan etmeğe başlayacağı
sırada hemen titremeğe başlar, sonra da, “Hulâsa-i Hadîs şudur” buyururdu.İstanbul’ dan
dönen merhum, bir süre doğduğu köy olan Aşağıdere köyünde imam-hatiplik yaptıktan sonra,
bir süre de yazıcılık ve tahrîrat katipliği ( Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürlüğü ) yapmıştır.
Daha sonraları köşesine çekilmiş, talebe okutmağa başlamıştır. Talebelerinin içinde
kendisinden ziyâdesiyle istifade edenler olmuştur. Merhumun ders vermesi esnasında
talebelerine kaleme aldırdığı basılacak bir eseri vardır. O, ilmi ile, hilmi ile her türlü güzel
hasletleri üzerinde toplayan, gerçek âlimlerden biridir.
Arapça ve Farsçaya çok iyi vâkıf olan merhum, bilhassa Ferâiz, İlm-i Kelâm ve
Hadis ilimlerinde gezici kütüphane olarak sıfatlandırılan bir ilim adamı idi.Rehberi ilim olan,
Hacı Hâfız Ahmet Efendi, okumayı çok seven, bulunduğu meclislerin mâlâyâni ( boş sözlerle
) değil, dînî sohbetlerle geçmesine vesile olurdu. Bir din âliminde bulunması gerekli hilm (
yumuşak huyluluk ), tevâzu ( alçakgönüllülük) ve olgunluk kendisinde mevcuttu. Her sınıf
insanla, kendisinin anlayabileceği şekilde konuşur, gösterişi katiyen sevmezdi.
Münakaşaya girmez, muhatabı itiraz ettiği zaman onunla mücâdele etmez, susar,
muhatabının sözlerinin yanlış olduğunu ihsas ettirirdi.İslâmi ilimlerde, çok müşkül mes’
elelerde kendisine başvurulan, sözüne ve fetvâsına itimad edilen müstesna bir âlim olan
Ahmet Efendi’ nin yokluğu ( hele şu asırda ) hiçbir zaman giderilemez ve boşluğu
doldurulamaz. Ne güzel söylenmiş :
“Bir âlimin ölümü, bir âlemin ölümüdür.”
Her yönü ile bir âlimin ölümüyle bir âlemin ölümü demek olan merhum Hacı Hâfız
Ahmet Efendi’ ye Cenâb-ı Hak’dan rahmet dilerken, etrafında pervaneler misâli dönen
dostlarına talebelerine, aile ve efradına Cenâb-ı Hak’tan selâmetler diliyoruz.
Şahin KARATAŞ 2006 / İSTANBUL