Takva Bâbı – Kuşeyrî Risalesi

Yüce Allah:

“Şüphe yok ki, Allah katında sevabı en çok ve derecesi en yüksek olanınız, en fazla çekineninizdir” buyurmuştur.

Ebû Sa’îd el -Hudrî demiş ki: “ bir adam Peygamber’e (s.a.s) geldi ve:

“Ey Allah’ın elçisi! Bana nasihatte bulun” dedi. Peygamber de:

“Daima takva ile ol: çünkü takva her iyiliği kendinde toplamıştır. Nefsinle cihadda bulun, çünkü cihâd, Müslümanın tezkiyesidir. Allah’ın zikri ile ol, çünkü o senin için nurdur” buyurdu.

Enes b. Mâlik, Peygamber’den şöyle nakletmiştir:

“Ey Allah’ın elçisi! Kim, Muhammed ailesindendir” diye sorulduğunda, O da:

“Bütün “Allah’tan korkanlardır” diye cevap verdi. Takva iyilikleri toplar. Allah’tan korkmanın aslı, ibadet ve taat sayesinde Allah’ın cezasından sakınmaktır. Nitekim: “Filân, kalkanı ile sakındı” denilir. Takvanın aslı ise, Allah’a ortak koşmaktan, sonra da sırası ile günahlardan, kötülüklerden, şüphelilerden ve fazla olan şeylerden sakınmaktır.

Yine üstad Ebû Ali ed-Dakkak’dan (k.s) duydum. Diyordu ki:

Takvanın her kısmı için bir bâb vardır. Allah’ın: “Allah’tan nasıl sakınmak lâzımsa, öyle sakının” âyetinin tefsirinde: “Bunun manası, Allah’a itaat edip, sonra âsi olmamak, Allah’ı anıp, sonra unutmamak, şükredip, sonra nimeti inkârda bulunmamaktır” denilmiştir.

Selil b. Abdullâh demiş ki: “Allah’dan başka hiçbir yardımcı, Allah’ın elçisinden başka hiçbir kılavuz, takvadan başka hiçbir azık ve üzerinde sabırdan başka da hiçbir amel yoktur.”

e-Kettânî demiş ki: “Dünya belâya, âhiret de takvaya ayrılmıştır.”

el-Cerîrî demiş ki: “Kim, kendisi ile Allah arasında takva ve murakabeyi sağlamlaştırmazsa, o keşif ve müşahedeye ulaşamaz.”

Nasrâbâdî de: “Takva, kulun Allah’tan başka şeylerden sakınmasıdır” dedi.

Sehl de: “Kendisine takvasının sağlam olmasını isteyen kimse, günahlarının hepsini terk etsin” dedi.

Nasrabâdî de: “Kim takvaya bağlanırsa, dünyadan ayrılmayı ister. Çünkü her türlü kusurdan arı duru olan Allah: ‘Ahiret yurduysa çekinenlere elbette daha hayırlı. Hâlâ mı aklınız ermeyecek” buyurmuştur’ demiştir.”

Sûfîlerden biri de: “Kim takvada sâbit ve dâim olursa, Allah ta onun kalbine dünyadan yüz çevirmeyi kolaylaştırır” dedi.

Ebû Abdullâh dedi ki: “Takva, seni Allah’tan uzaklaştıran şeyden sakınmandır.”

Zünnûn el-Mısrî de demiş ki: “Takva sahibi (Allah’tan korkan) dışını itirazlar ile, içini de avuntuları ile kirletmeyen ve Allah’ı hoşnut etme üzerinde duran kimsedir.”

İbn Atâ demiş ki: “Takvanın bir içi, bir de dışı vardır. Dışı haddini (Allah’ın emirlerini ve sınırladıklarını) aşmamaya dikkat etme; içi ise, niyet ve ihlâstır.”

Zünnûn şu şiiri söylemiştir: “Dirlik ancak, kalpleri takva ile çarpan ve Allah zikri ile sevinen, rahatlayan kimselerde vardır.”

Denilir ki, kişinin takvası, üç şeyle anlaşılır; Nâil olmadığında güzel tevekkülü, ulaştığında güzel rızası, kayıp olana güzelce sabrı ile.

Ebu Hafs demiş ki: “Takva, sâf, hâlis ve helâl olandadır, başka şeyde değildir.”

Ebu’l-Huseyn ez-Zencânî demiş ki: “Sermayesi takva olanın kazancını diller anlatmaktan âciz kalır.”

el-Vâsıtî demiş ki: “Takva, kulun takvadan, yani takvayı görmekten sakınmasıdır.”

Muttaki (Allah’tan korkan) İbn Şirîn’e benzeyendir: İbn Şirîn kırk dağarcık yağ aldı. Hizmetçisi bir dağarcığın içinden fare ölüsü çıkardı. İbn Şirîn, ondan bu fareyi hangi dağarcıktan çıkardığını sordu. O da “Bilmiyorum” dedi. Bunun üzerine İbn Şirîn kırk dağarcık yağı da döktürdü.

Muttaki Ebû Yezîd gibi olur: Ebû Yezîd, Hemedân’da bir espur tohumu aldı, biraz fazla geldi. Bistâm’a dönünce fazla gelen tohumun içinde iki karınca gördü ve tekrar Hemedân’a dönüp iki karıncayı oraya bıraktı.

Ebû Hanîfe’den rivayet edilmiştir. Ebû Hanîfe, borçlusunun ağacının gölgesinde hiç oturmazdı. Ve:

“Hadîste gelmiştir, faydayı çeken her borç fâizdir (ribâ).” derdi. Nakledilmiştir ki, Ebu Yezîd bir arkadaşı ile birlikte sahrada elbisesini yıkadı. Arkadaşı: “Elbiseyi bağın duvarına asalım” dedi. Ebû Yezîd: “Hayır halkın duvarına kazık kakma” dedi. Arkadaşı: “O hâlde onu ağaca asalım” dedi ise de Ebû Yezîd: “Hayır, asma, dalları kırar” dedi. Arkadaşı: “O hâlde çimenin özerine serelim” dedi. Ebû Yezîd: “Hayır, çimen hayvanların yiyeceğidir, olmaya ki, elbiseler çimeni hayvanlardan gizleye” dedi ve gömleği üzerinde olduğu halde sırtını güneşe döndürdü. Bir tarafı kuruyunca öteki tarafını çevirdi.

Nakledilmiştir ki, bir gün Ebû Yezîd camiye girdi. Asasını yere dikti, asası, yanında bulunan bir yaşlının asası üzerine düştü ve onu devirdi. Şeyh eğilip asasını aldı. Ebû Yezîd, şeyhin evine gidip, bu hareketini kendisine bağışlamasını diledi ve: “Senin eğilmene, benim asamı dikerken yaptığım dikkatsizlik sebep oldu. Bu yüzden, sen de eğilmek lüzumunu duydun” dedi.

Utbat el-Gulam’ın, bir yerde kışın ter döktüğü görüldü. Kendisinden bunun sebebi soruldu. O da: “Burası Allah’a karşı geldiğim bir yerdir” dedi. Bunun sebebi sorulunca o: “Misafirim elini yıkasın diye bu duvardan bir parça toprak koparmıştım ve sahibinden bu toprağı bana helâl etmesini dilememiştim” diye cevap verdi.

İbrahim Edhem demiş ki: “Beytu’l-Makdis’te (Kudüs’te) bir geceyi, Allah taşının altında geçirdim. Gece yarısı olunca iki melek inip, biri diğerine: “Buradaki kimdir?” diye sordu. Diğeri de ona “İbrahim Edhem’dir” diye cevap verdi. Arkadaşı: “Bu Allah’ın onun derecelerinden birini düşürdüğü kimsedir” dedi. Bunun üzerine ötekisi: “Niçin?” diye sordu. O da dedi ki, bu adam, Basra’da kuru hurma satın aldı. Bakkalın hurmalarından bir hurma da onunkinin içine düştü. O da bunu sahibine geri vermedi. (O sebepten Allah onun derecesini indirdi.) İbrâhim Edhem demiş ki: “Meleğin bu sözü üzerine Basra’ya gittim. Bu adamdan kuru hurma aldım ve birini onun hurmaları içine atıp, Beytu’l-Makdis’e döndüm. Geceyi Allah taşında geçirdim. Gece yarısında birdenbire iki meleğin indiğini gördüm. Bunlardan biri, ötekine: “Buradaki kimdir?” diye sordu. Öteki de: “İbrahim b. Edhem’dir” diye cevap verdi. Bunun üzerine arkadaşı: “Bu adam, Allah’ın kendisine makamını geri verip derecesi yükselen kimsedir” dedi.

Takvanın birbirinden farklı şekilleri vardır: Avamın takvası şirkten sakınmak, hasların takvası günahlardan sakınmak, velilerin takvası fiillere tevessül etmekten sakınmak, peygamberlerin takvası ise, Allah’tan kendisine olan takvadır. İnananların emiri Ali (r.a) demiştir ki, dünyada insanların efendileri, cömert olanları; ahirette ise, Allah’tan korkanlarıdır.

Peygamber (s.as.) buyurdu ki: “Kim bir kadının güzelliklerine bakıp da hemen başını önüne eğip yere bakarsa, Allah onun için, tatlılığını kalbinde duyacağı bir ibadet meydana getirir.”

Muhammed b. Abdullâh el-Ferganî demiş ki: “Cüneyd, Rüveym, Ceriri ve İbn Atâ ile birlikte oturuyordu. Dedi ki, Kurtulan ancak (Allah’a) gerçek olarak sığınmakla kurtuldu. Nitekim yüce Allah: ‘Geri kalan üç kişiye yeryüzü o kadar genişken, daraldıkça daralmış, gönülleri sıkıldıkça sıkılmıştı da nihayet, Allah’tan yine ancak Allah’a kaçılabileceğini anlamışlardı’ buyurmuştur.

Rüveym de demiş ki: Kurtulan ancak doğru takvası ile kurtuldu. Nitekim yüce Allah: ‘Allah, kendisinden çekinenleri, kurtuluşlarına sebep olan şeyle kurtarır. Onlar bir kötülüğe uğramazlar ve mahzun da olmazlar’ buyurdu.

Cerîrî de dedi ki, kurtulan ancak vefasını gözetmekle kurtuldu. Nitekim yüce Allah: ‘Onlardır Allah ile ahdettikleri şeye vefa edenler ve verdikleri sözden caymayanlar’ buyurdu.

İbn Atâ da: Kurtulan ancak utanmanın inceliklerini gözetmekle kurtuldu. Nitekim yüce Allah: ‘Allah’ın kendisini gördüğünü bilmez mi?’ buyurmuştur.

Üstad İmam Kuşeyrî dedi ki, kurtulan ancak hüküm ve kaza ile kurtuldu. Yüce Allah:

“Tarafımızdan kendilerine iyilik takdir edilen kimseler, cehennemden uzaklaştırılmışlardır” buyurdu. Kurtulan ancak kendisini geçen bir seçme ile kurtuldu. Yüce Allah:

“Onların atalarından, soylarından ve kardeşlerinden bir kısmını da seçtik ve doğru yola sevk ettik” buyurdu.